Mara Salvatrucha Turkey

 

MS-13 NEDİR?

 

Amerika Birleşik Devletleri ve Orta Amerika ülkeleri, yıllardan beri, ismi acımasızca işlenmiş sayısız suça karışmış olan bir çeteyle uğraşmaktadır. Bu çete, bir iç savaşın kalıntılarının uzun yıllar silinemeyeceğinin, hatta farklı coğrafyalara taşınarak daha başka boyutlar kazanabileceğinin en çarpıcı örneklerinden birisi olarak önümüzde durmaktadır. 1980’li yıllarda El Salvador’da meydana gelen iç savaştan doğan ve her geçen gün büyüyerek dünyanın en şiddetli çetesi haline gelen Mara Salvatrucha, diğer adıyla MS-13’ten bahsediyoruz. Sıradan bir suç örgütü olmaktan öte 10’a yakın ülkede kangren haline gelmiş bir göçmenlik trajedisi olan Mara Salvatrucha’yı bu seferki yazımızda mercek altına aldık.

 

Mara Salvatrucha (MS-13) Nedir?

Mara Salvatrucha veya MS-13, kökeni ABD’nin Los Angeles şehri olan, üyelerinin çoğunluğunu El Salvadorlu ve Honduraslıların oluşturduğu organize bir sokak çetesidir. MS-13, en çok acımasızca işlediği cinayetlerle gündeme gelmektedir. Bu cinayetlerin çoğunluğunu Mara 18 gibi rakip çetelere karşı gerçekleştiriyor olsalar da, sıklıkla polis veya sıradan vatandaşlar da bunların kurbanı olabilmektedirler. Burada Honduras’ta bir devlet başkanının oğlunu bile öldürebilmiş bir çeteden bahsediyoruz. Ancak Mara Salvatrucha’nın işlediği suçlar adam öldürmeden ibaret değil elbette. Uyuşturucu ticareti, insan kaçakçılığı, adam kaçırma, haraç alma, gasp ve tecavüz, MS-13’ün gerçekleştirdiği eylemlerden yalnızca birkaçı.

Mara ve Salvatrucha sözcüklerinin anlamına dair pek çok farklı yorum bulunsa da en genel kanı “Mara”nın çete, “Salvatrucha”nın da El Salvadorlu anlamına geldiğidir. Yani Mara Salvatrucha’yı “El Salvadorlular Çetesi” olarak düşünebiliriz. Kısaltması olan MS-13’teki 13 rakamıysa bu çetenin ortaya çıktığı Los Angeles’teki 13. Cadde’yi temsil etmektedir. Mara Salvatrucha’nın bugün ABD’deki toplam 33 eyalette 10 bine yakın üyesi bulunmaktadır. Ancak MS-13 o kadar büyümüştür ki, şu anda dünya genelinde toplam 100 bin kadar üyesi bulunduğu tahmin edilmektedir. MS-13’ün faaliyet alanı ABD’nin haricinde El Salvador, Honduras, Guatemala, Meksika, Kanada, hatta son yıllarda İspanya ve Peru’ya kadar bile ulaşmıştır. Her bir ülkedeki belirli bölgelerde veya eyaletlerde birbirinden bağımsız “clica” adındaki gruplar halinde hareket etmektedirler. Fakat bu clica’lar arasında örneğin ortak bir cinayet veya soygun gerçekleştirileceğinde, uyuşturucu kaçırılacağında veya bir kimseyi aradıklarında mutlaka bir koordinasyon vardır.

Mara Salvatrucha üyeleri sıkı bir arkadaşlık bağına sahiptir. Birbirlerine “homeboy” veya “hommie” diye hitap ederler. Çetenin kendine ait ritüelleri vardır. Bir kimse MS-13’e katılmak istediğinde ilk önce 13 saniye boyunca Mara üyeleri tarafından dövülmesi, daha sonra da gerçek bir marero (Mara üyesi) olabilmek için rakip çeteden birisini öldürmesi gerekir. Üyelerinin vücutları, özellikle kafaları MS-13 desenli dövmelerle kaplıdır. Ayrıca işledikleri cinayetlerin de tasvir edildiği bu dövmeler aslında “MS-13 kimliğinin” birer sembolüdür. Cary Fukunaga’nın yönettiği Sin Nombre (İsimsiz) adlı filmde Mara Salvatrucha’daki yaşam, son derece çarpıcı ve dramatik bir biçimde izleyiciye aktarılmıştır.

 

MS-13’ün ortaya çıkışı

1982 yılı yaz aylarında yaşları 12 ila 16 arasında değişen yaklaşık 15 genç Los Angeles’taki Pico Union mahallesindeki bir parkta bir araya gelmişlerdir. El Salvador göçmeni olan bu gençlerin amacı kendilerini orada istemeyen ve onlara sıklıkla saldırılarda bulunan Orta Amerika ve Afrika kökenli çetelere karşı kendilerini korumanın bir yolunu bulmaktır. Henüz 12 yaşlarındaki Ernesto Miranda ve Francisco Campo adlı iki gencin önderliğindeki bu grup dişe diş kana kan mücadele için bir “pandilla” yani çete kurmaya karar verirler. O sıralarda Ernesto ve Francisco, arkadaşlarıyla Rock konserlerine gitmektedir. Rock’çıların yaptığı el işaretini benimseyerek Pico Union’daki parkta MS-13 adını verdikleri pandilla’yı kurarlar. Oradakilerin hepsi de silah kullanmayı, pala bıçağıyla saldırmayı veya bire bir dövüşmeyi çok iyi bilmektedir. Çünkü hepsi de gerilla ortamında büyümüşlerdir…

Mara Salvatrucha’nın ortaya çıkış hikayesi, esasında El Salvador tarihiyle paralellik gösterir. 1980 yılında El Salvador, 12 yıl sürecek kanlı bir iç savaşın başlangıcına tanık olmuştur. Bir tarafta ABD’nin komünizme karşı desteklediği devlet güçleri, diğer tarafta ülkedeki burjuvaziye başkaldıran ve komünist bloğun desteklediği gerilla örgütü FMLN (Frente Farabundo Marti para la Liberacion Nacional) ülke nüfusunun önemli bir bölümünü savaşın içerisine sürüklemişlerdir. Bu gerilla savaşında küçük çocuklar bile iki taraftan birinde silahlı veya silahsız yer almak zorunda kalıyorlardı.

Latin Amerika’da en uzun süren ikinci iç savaş olan ve 75.000 kişinin hayatını kaybettiği El Salvador İç Savaşı’nın öncesi de aslında çok sakin geçmemişti. Ülkeyi savaşa götüren süreçte 1970’li yıllarda şiddet olayları çoktan başlamıştı aslında. Bu yüzden böyle bir ortamda şiddetle iç içe yaşayan El Salvador halkı savaştan kaçıp sığınacakları güvenli bir yer arayışı içerisine girdiler. Bunun neticesinde de Orta Amerika’dan ABD’ye sayısı toplamda 1 milyon kişiyi bulan büyük bir göç dalgası başladı. Amerika’nın güney eyaletlerine, özellikle Los Angeles’e ulaşan El Salvadorlular pek de umdukları gibi bir ortam bulamadılar. Kendilerinden önce oraya gelmiş diğer Orta Amerikalılardan oluşan 18. Cadde Çetesi (Mara 18), Meksika Mafyası, Latin King gibi çeteler veya Afrikalılar tarafından şiddet uygulanarak dışlandılar ve bir süre sonra da ülkelerine geri dönmeye zorlandılar. Ancak El Salvador’da savaş halen devam etmekteydi. Yaşamlarını ABD’de sürdürmekten başka bir çaresi bulunmayan El Salvadorlular kendilerini korumak ve hatta hayatta kalmak için belki de en yakından tanıdıkları şeyi, “savaşmayı” tercih ettiler. İşte böylece El Salvador’daki gerilla savaşı, Los Angeles sokaklarına taşınmış ve “Mara Salvatrucha efsanesi” başlamış oldu.

 

Neden bu kadar büyüdü?

MS-13, rakip çetelere gerilla tarzı saldırılar düzenleyerek Los Angeles’ın değişik bölgelerini yavaş yavaş kontrolü altına almaya başlamıştı. Bu arada uyuşturucu satarak ve mahallelerdeki işyerlerini “vergiye” bağlayarak gelirlerini de sağlamış oluyorlardı. Amerikan hükümeti bu gidişe bir dur demek istiyordu. Pek çok çete üyesini hapse atmış olsa da, işlenen suçlar hızla artıyordu. En sonunda hükümet 1990’lı yılların başlarında El Salvadorluları sınır dışı etmeye karar verdi. 1992 yılında El Salvador’daki iç savaş da sona ermiş, iki taraf arasında barış anlaşmaları imzalanmıştı. Böylece ABD’deki “şehir gerillalarının” zorunlu geri dönüşü başlamış oldu. 1993-2003 yılları arasındaki 10 yıllık dönemde, aralarında Ernesto Miranda ve Francisco Campo’nun da bulunduğu 130.000 Orta Amerikalı ülkelerine yollandı. Bunlardan 40.000’inden fazlası ABD’deyken suç işlemiş kimselerdi. Sınır dışı etme kararıyla Amerikan hükümeti “mara” sorunundan kurtulacağını düşünüyordu. Ama sonuç hiç de öyle olmadı. Kendi ülkelerinde hiçbir sabıkaları bulunmadığından mara üyeleri uçaktan indiklerinde serbest kaldılar. İlk aradıkları şey, anayurtlarında kendilerini kucaklayacak birilerinin olmasıydı. Ancak hiç de beklemedikleri şekilde ülkelerinde istenmeyen kişiler ilan edildiler. Aileleri ve arkadaşları tarafından reddedilerek toplumdan marjinalleştirilmeyle yüz yüze kaldılar. Ülkeye dönüşleri basında da olumsuz tepkiyle karşılanmıştı. Zaten savaş sonrası ekonomisi harap olmuş bir ülkeye gelmişlerdi ve özellikle kimliklerini açığa vuran dövmeleriyle iş bulabilmeleri neredeyse imkânsızdı. Bunun sonucunda yapabilecekleri tek şey vardı: ABD’de aynı kaderi paylaştıkları eski “mara” arkadaşlarına sığınmak. Bir başka deyişle Mara Salvatrucha’yı El Salvador’da yeniden canlandırmak.

Mara Salvatrucha’nın Orta Amerika’ya dönüşü bu bölgede yeni bir savaşın başlangıcı oldu. Bu sefer bir tarafta devlet güçleri, bir tarafta Mara Salvatrucha ve diğer tarafta da Mara 18 gibi rakip çeteler vardı. El Salvadorluların çetesi hızla üye kazanıyordu, çünkü ülkedeki yoksulluk, işsizlik, eğitim hizmetlerinden faydalanamama ve güvenlik sorunu gibi meseleler genç nesilleri “aidiyet” duygusuna sahip olabilecekleri bir ortama girmeye zorluyordu. Sadece El Salvador’da değil Honduras, Guatemala ve Meksika’da da MS-13’e sığınan çok fazla genç vardı. Böylece MS-13 ve onun işlediği cinayetler daha geniş bir coğrafyaya yayılmış oldu.

Fakat Mara Salvatrucha’yı asıl güçlendiren, belki de marero’ların hapse atılmaya başlanması olmuştu. 2003 yılında El Salvador Devlet Başkanı Francisco Flores tarafından “Mano Dura” olarak adlandırılan bir operasyon başlatıldı. Güvenlik güçleri Mara üyelerini televizyonda deşifre ediyor ve üzerinde herhangi bir Mara dövmesi bulunan herkesi -ki aralarında yaşların 18’in altında olan sayısız genç de vardı- sorgusuz tutukluyorlardı. Böylece dışarıda MS-13 üyesi veya en azından sempatizanı olan fakat dağınık halde yaşayan kalabalık bir kitle aynı yerde, yani hapishanede bir araya getirilmiş oluyordu. Bu politika, hapishanelerin birer Mara okuluna dönüşmesinden ve marero’ların birlikte daha güçlü ve daha şiddetli hareket edebilmelerini sağlamaktan başka bir işe yaramadı. Orta Amerika’da marero’larla dolup taşan cezaevlerinde rakip çeteler arasında sık sık katliamlar yaşanıyordu. Daha sonrasında düşman çetelerin ayrı cezaevlerine konmasıysa çetelerin hapishanede daha güvenli ve daha organize hareket edebilmelerini sağladı. İddialara göre hapishanelerin içerisinden cep telefonuyla dışarıda gerçekleştirilmesi için adam öldürme ve katliam emirleri verilmektedir.  Örneğin Honduras’ta cezaevi dışında işlenen bütün cinayetlerin hapisteki bir liderin emriyle gerçekleştirildiği bir MS-13 üyesi tarafından ifade edilmiştir. Bugün Orta Amerika’daki hapishanelerin tamamına yakını Mara’ların kontrolü altındadır.

1980 yılından bu yana ABD ve Orta Amerika’da çetelerle ilişkili cinayetlerde % 500’lük bir artış olmuştur. Bu da Mara’ların bugün geldiği noktayı çarpıcı bir şekilde göstermektedir. El Salvador’daki MS-13 üyeleri veya şüphelilerinin yaş gözetmeksizin tutuklanmasını öngören “Mano Dura” yasasının yanında Orta Amerika ülkeleri Mara sorununa karşı bir araya gelerek ortak hareket etmeye de başlamışlardır. Aralarında istihbarat paylaşımı gerçekleştiren bu ülkelerin çabasının yanında Amerikan FBI örgütü de “MS-13 National Gang Task Force” programıyla bölge ülkelerine gönderdiği ajanlar aracılığıyla istihbarat sağlamakta ve yerel güçlere Anti-Mara eğitimleri vermektedir. Fakat görülen o ki bu çabalar MS-13’ü durdurmaya yetmemektedir. Çünkü Mano Dura’dan önce devlet yetkilileri günde 8 cinayetten bahsediyorlardı. Fakat Mara’ların aslında daha organize olabilmelerini sağlayan Mano Dura Planı yürürlüğe konduktan 2 yıl sonra, işlenen suçların % 50 arttığı gözlemlenmişti.

Ancak Mara Salvatrucha’ya karşı gerçekleştirilen gayretler sadece “içeri atma” yöntemlerinden ibaret değildir. Bazı sivil toplum kuruluşları Mara’lara girişi önlemek veya girenleri rehabilite ederek topluma kazandırmak için çalışmalar yapmaktadırlar. Bunlardan en bilineni eski MS-13 üyelerinin 1996 yılında kurduğu Homies Unidos Derneği. Eski bir marero olan Alex Sanchez liderliğindeki bu örgüt ABD ve El Salvador’da şiddeti önlemeye ve Mara üyesi gençlere eğitim, iş ve toplumla bütünleşme fırsatları sağlamaya çalışmaktadır. Buna benzer çalışmaları Cordaid adlı uluslararası bir STK da gerçekleştirmektedir. Bu arada 1992 yılında ABD’den sınır dışı edilen MS-13’ün kurucusu Ernesto Miranda da ülkesine döndüğünde yeni bir hayat seçerek gençleri Mara Salvatrucha’dan uzak tutmak için mücadele göstermiş, hatta 30’lu yaşlarında hukuk bölümünde okuyarak insan hakları savunuculuğu üstlenmiştir. Ancak Miranda, 2006 yılında bir MS-13 üyesinin hapisten çıkmasını kutlamak için verilen daveti geri çevirince örgüt tarafından evinin girişinde çocuklarının önünde cinayete kurban gitmiştir.

 

Göçmenliğin bugünkü durumu

Orta Amerika’daki göçmenlik meselesinin bugünkü durumuna da değinmemiz faydalı olacaktır. Bundan 20 yıl önce pek çok Orta Amerikalı sınır dışı edilmesine rağmen ABD’ye göçler yasadışı halde devam etmektedir. El Salvador, Honduras, Guatemala veya Meksika’dan Amerika’ya her yıl 1 milyondan fazla kaçak göçmen akın etmektedir. Pek çoğunun girişimi aslında başarısızlıkla sonuçlanan göçmenler, haftalar süren yolculuklarının büyük kısmını trenlerde yük vagonlarının üzerinde yaptıklarından son derece zor hatta bazen ölümcül şartlarda ülkeden ülkeye ilerlemektedir. Bu da Mara Salvatrucha gibi çetelere fırsat vermektedir. Kaçak göçmenler korumasızca gerçekleştirdikleri yolculukları esnasında sıklıkla Mara’ların gaspına uğramakta, bazen mallarını, hatta bazen de canlarını kaybetmektedir. Bu meselenin bir başka boyutu da bu yollarla yeni MS-13 üyesi adaylarının ABD’ye taşınıyor olmasıdır. Bugün ABD’nin doğusundan batısına 33 eyaletinde faaliyet gösteren MS-13 tehdidi kaçak göçmenlerin girişiyle her geçen gün daha da artmaktadır. Bu da ABD’nin tek başına çözebileceği bir sorun gibi görünmemektedir.

 

Sonuç

Mara Salvatrucha, zaman geçtikçe daha da büyümekte ve gittikçe daha organize bir hal almaktadır. MS-13 gibi örgütlerin bu kadar büyümesinde hem ülke içi hem de ülkeler arası sosyal eşitsizliğin önemli rol oynadığını söylemek mümkün. Bir Mara üyesinin şu sözleri meseleyi açık bir şekilde ortaya koymakta: “Ben İç Savaş zamanında yaşamadığım için şanssızım. Ama eğer o tarihlerde yaşamış olsaydım, ülkedeki adaletsizliğe baş kaldırmak için FMLN’nin yanında savaşa katılırdım. Benim MS-13’e katılmamın sebebi, çevremde gördüğüm eşitsizliği içime sindiremememdir”.

 

Sitede ara

© 2012 Tüm hakları saklıdır.